Toplumumuzda kadınların en önemli çabası aslında aile içinde, iş ortamında, sosyal ortamlarda eşitsizlik, adaletsizlik duygusundan kurtulmak, bunun sebep olduğu korkulardan arınmak ve hatta kendi eşitliğini ispatlarcasına yüklendiği onca sorumluluğun ezici yükünü bir miktar hafifletmektir.
Tüm problem kadın ve erkeğin eşit olmadığına toplum bireylerini ikna etmek için hazır bir sisteme doğmamızdır.
Evet fiziksel olarak kadın ve erkek farklıdır, bunun da doğal olarak getirdiği bir takım sorumluluklarda farklılıklar vardır ancak sosyal alanda hepimiz insan olarak eşitiz ve ancak bunun sağlanabildiği toplumlarda huzurdan, güvenlikten ve yüksek refah seviyesinden bahsedilebilir.
Kadınlar maalesef toplumumuzda nasıl bir kadın olacağı, ne rol üstleneceği, kime nasıl davranacağı konusunda her yaşta savaş vermekte.
Çoğu zaman önce kadınlığını yaşayamamış kadınlara hayırlı bir evlat olmak için, sonra birilerine kardeş veya abla olup bir nevi yine de annelik yapmak için, daha sonra ideal bir eş ve belki de bizzat anne olmak için kendi doğrularıyla, başkalarının ne düşüneceği, ne diyeceği endişeleri arasında savrulup durur, kendi benliklerini bulmaya çalışırlar.
Türlü engellerden geçip karakterlerini oluştururlar ve çoğu da kendi içinde olmayı çok isteyip de olamadığı bir kadın daha yaşatır.
8 Mart’ın geçmişine bakarsak, 1857’de New York’ta 40 bin dokuma işçisi daha iyi şartlarda çalışma istemiyle bir fabrikada greve başlarlar. Ancak polis greve izin vermez, işçiler fabrikaya kilitlenir ve ardından çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can verir.
ABD’de kadın işçilerin bu katledilişi nedeniyle 1910 yılında Kopenhag’da Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlenmiş, Birleşmiş Milletler ise 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etmiştir.
Ülkemizde ise bu bir anma günü olmaktan ziyade her yıl kadınlarımızın maalesef eşitlik bir yana dursun, başta can güvenliği olmak üzere hep aynı sorunlarının dile getirildiği, bir çözüm bulunması gerekliliğinden bahsedilen ancak hiçbir zaman da çözüm için gerekli adımların atılmadığı bir gündür.
Ne zaman ki bu üzücü gerçekler kabul edilir, düzeltme yolunda gerekli hukuki adımlar atılır, toplumda kadının önemini evlatlarına doğru şekilde rol model olarak aktarabilen aile yapıları ve eğitim müfredatları oluşur ise o zaman eşitlik inanıyorum ki kendiliğinden gelecektir.
Sonrasında evde, işte, sokakta, sosyal ortamlarda, politikada, eğitimde, adalette eşit ağırlıkta söz ve hak sahibi olan kadın ve erkek bizleri daha dengeli bir dünyaya daha huzurlu bir geleceğe kavuşturacaktır.
Ancak o gün 8 Mart hepimiz için amacına ulaşmış bir anma günü olarak kutlanacaktır.