Merhaba Değerli Okurlar,
2012 yılından beri JamesClear.com'da alışkanlıklar, karar verme ve sürekli gelişim üzerine yazılar yazan James Clear, New York Times’ın 15 milyondan fazla satan ve dünya genelinde 50'den fazla dile çevrilen “Atomic Habits” kitabının yazarı.
Sıkça takip ettiğim ve değerli düşüncelerinden ilham aldığım bir yazarın, "Gerçekler Neden Düşüncelerimizi Değiştirmez" başlıklı uzun makalesinden kişisel çıkarımlarımı sizin için özetlemek istedim.
J.K. Galbraith bir zamanlar şöyle demiş: "Zihni değiştirmekle ya da bunu yapmanın gerekli olmadığını kanıtlamak arasında bir seçimle karşılaşıldığında, neredeyse herkes kanıtla meşgul olur." Tolstoy ise bu yaklaşımı pekiştirerek; “En zor konular, daha önce bunlar hakkında hiçbir fikir edinmemiş birine açıklanabilir; ancak en basit şey bile , önüne ne konulduğunu bakmaksızın konuyu bildiğine inanmış birine açıklanamaz, o kişi ne kadar zeki olursa olsun.”
Bu durumu şöyle sorgular: Neden gerçekler inançlarımızı değiştirmez? Yanlış inançların mantığı; insanların sosyal varlıklar olarak genellikle nesnel doğruluk yerine aidiyeti önceliklendirdiklerini vurgular. Gerçeklik, hayatta kalmak için kritik olsa da, içsel bir uyum isteği bazen gerçeğin peşinden gitmekle çatışabilir.
Birçok durumda, belirli bir gerçeği anlamaktan sosyal bağlantının daha faydalı olduğu ortaya çıkar. Steven Pinker, zihinlerimizin çoğunlukla, mükemmel gerçekler yerine sosyal onay kazanan inançlara öncelik verebileceğini öne sürer. Bu, "gerçekten yanlış, ancak sosyal olarak doğru" inançlar kavramına yol açar, burada sosyal uyum, sıklıkla gerçek doğruluktan önce gelir.
Çoğu durumda, sosyal bağlantılar günlük yaşamınız için belirli bir gerçeği veya fikri anlamaktan daha faydalı olabilir. Harvard psikologu Steven Pinker şöyle ifade etmiştir: "İnsanlar inançlarına göre kucaklanır veya kınanır, bu nedenle zihnin işlevlerinden biri, inanç sahibine en fazla sayıda müttefik, koruyucu veya takipçi getiren inançları tutmaktır, en gerçekçi olanları değil."
Birinin düşüncesini değiştirmenin aslında onları kabilelerini değiştirmeye ikna etmek olduğunu savunuyor. Zihinleri değiştirmenin anahtarı dostluktur, bireylere mevcut inançlarını terk etmeleri durumunda alternatif bir topluluk sağlar.
Beyin, belirli bir inancı benimsemesi durumunda ödüllendirileceğini öngörüyorsa, bunu yapmaktan tamamen mutlu olur ve ödülün nereden geldiğini pek umursamaz - pratik (daha iyi kararlarla elde edilen daha iyi sonuçlar), sosyal (akranlarından daha iyi muamele) veya ikisinin bir karışımı olup olmadığı fark etmez."
Yanlış inançlar, gerçek anlamda faydalı olmasa bile sosyal anlamda kullanışlı olabilir. Daha iyi bir ifade bulunamadığı için, buna "gerçek anlamda yanlış, ancak sosyal anlamda doğru" yaklaşımı diyebiliriz. İkisi arasında seçim yapmak zorunda kaldığımızda, insanlar genellikle gerçekler yerine arkadaşları ve ailelerini seçerler.
En ateşli tartışmalar genellikle spektrumun karşı uçlarındaki insanlar arasında meydana gelir, ancak en sık öğrenme, yakındaki insanlardan kaynaklanır. Birine ne kadar yakınsanız, paylaşmadığınız bir veya iki inancın kendi zihninizin içine sızma olasılığı o kadar artar ve düşünce biçiminizi şekillendirir. Bir fikir, mevcut konumunuzdan ne kadar uzaksa, onu tamamen reddetme olasılığınız o kadar yüksektir.
İnsanların zihnini değiştirmek söz konusu olduğunda, bir taraftan diğerine atlamak çok zordur. Spektrumun üzerinden zıplayamazsınız, onun üzerinden kaymalısınız.
Mevcut dünya görüşünüzden oldukça farklı olan herhangi bir fikir tehdit edici hissettirecektir. Ve tehdit edici bir fikri düşünmenin en iyi yeri, tehditkar olmayan bir ortamdır. Sonuç olarak, kitaplar genellikle inançları dönüştürmek için konuşmalardan veya tartışmalardan daha iyi araçlardır.
Kitaplar bu gerilimi çözer. Bir kitapla ilgili olarak konuşmak, kişinin zihninde gerçekleşir ve başkaları tarafından yargılanma riski olmaz. Savunma yapma hissetmediğimizde daha açık fikirli olmak daha kolaydır.
Eğer gerçekten zihinleri değiştirmek hedefleniyorsa, diğer tarafı eleştirmenin en iyi yaklaşım olmadığı yadsınamaz. Çoğu insan kazanmak için tartışır, öğrenmek için değil. Julia Galef'in çok isabetli bir şekilde ifade ettiği gibi: insanlar genellikle askerler gibi hareket eder, keşif yapanlar gibi değil. Askerler zihinsel saldırıda bulunur, kendilerinden farklı olan insanları mağlup etmeye çalışırlar. Zafer, etkili duygudur. Öte yandan, keşif yapmaya çalışanlar, yavaşça diğerleriyle birlikte alanı haritalandırmaya çalışan zihinsel kaşifler gibidir. Merak sürükleyici güçtür.
İnsanların inançlarını benimsemelerini istiyorsak, bir asker gibi değil, daha çok bir kaşif gibi hareket etmemiz gerekiyor. Bu yaklaşımın merkezinde, Tiago Forte'nin güzel bir şekilde sorduğu bir soru vardır: "Sohbeti devam ettirmek adına kazanmamaya hazır mısınız?"
Dahi Japon yazar Haruki Murakami söyle demiş: "Her zaman hatırla ki tartışmak ve kazanmak, tartıştığın kişinin gerçekliğini yıkmaktır. Gerçekliğini kaybetmek acı vericidir, bu yüzden haklı olsan bile nazik ol."
Bilgi sahibi olmak için okuyalım ve okuduklarımızı nazikçe paylaşacak ve tartışacak zeminler oluşturalım.
Huzurla kalın…