İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:"Birleşmiş Milletler Küresel Mülteci Forumu’na katılmak üzere geldiğimiz Cenevre’de hem ikili görüşmeler yaptık hem de mülteci krizi konusundaki görüşlerimizi Birleşmiş Milletler nezdinde dile getirdik. İlk olarak Somali Başbakanı’nı kabul ettim, ikili ilişkilerimizi ve Doğu
Afrika bölgesindeki gelişmeleri ele aldık. Hatırlarsanız, bir Ramazan
günü Somali’ye ilk gittiğimizde, büyük bir insani krizle
karşılaşmıştık. Bugün ise durum her gün iyiye gidiyor. Hamdolsun artık
böyle bir Somali’yle karşı karşıyayız. Ekonomiden güvenlik ve sağlığa
kadar her alanda Somali’de güçlü bir mevcudiyete sahibiz. Somali, mağdur ve mazluma sahip çıkma politikamızın en güzel örneklerinden biridir. Avrupa’da bulunan vatandaşlarımızla da toplantı yaptık. Biz, yurtdışında yaşayan
ve sayıları 6 milyona yaklaşan vatandaşlarımızın her zaman yanında
olduk, olmaya devam edeceğiz. Onların hem Türkiye ile bağlarını güçlü
tutmalarını hem de bulundukları ülkelerde başarılı olmalarını
önemsiyoruz. Bu iki hedef arasında bir çelişki de görmüyoruz. Son dönemde, bazı ülkelerde yükselen Türkiye ve İslam karşıtlığına karşı mücadele etmeye de devam edeceğiz.Birleşmiş Milletler Küresel Mülteci Forumu’na eş başkanlık yaptım ve foruma hitap ettim. Bugün dünya genelinde 260 milyona yakın göçmen, 71 milyonun
üzerinde yerlerinden edilmiş kişi ve 25 milyonu aşkın mülteci var.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada en fazla sığınmacıya ev
sahipliği yapan ülkeyiz. İnsani yardımlarda da milli hasılaya göre
dünyanın 1. sırada gelen ülkesiyiz.Biz, açık kapı politikasını
insani ve ahlaki bir sorumluluk olarak uyguluyoruz. Dünyanın da bu
sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Kalkınmış ve zengin
batılı ülkeler mülteci krizinde sınıfta kaldı. Zengin bazı Arap ülkeleri de aynı durumda. Oysa küresel sorunlar ancak küresel iş birliği ve
dayanışma ile aşılabilir. Dünyanın mülteci sorunundan kaçması sorunu
ortadan kaldırmıyor. Bu noktada, geçen yıl kabul edilen Küresel Mülteci
Mutabakatı’nın uygulanmasına büyük önem veriyoruz.Suriye kaynaklı mülteci krizinin çözümü Suriye iç savaşının sona erdirilmesine
bağlıdır. Bu yüzden biz, mültecilere ev sahipliği yaparken siyasi çözüm
için de yoğun çaba içerisindeyiz. Astana ve Cenevre süreçlerini etkin
kılmaya ve netice odaklı hareket etmeye çalışıyoruz. Suriye’nin toprak
bütünlüğünü koruyarak terörün sonlandırılması ve mültecilerin evlerine
gönüllü, güvenli, onurlu şekilde dönmeleri öncelikli hedefimizdir. Bunun için güvenli bölgenin kurulması da büyük önem arz ediyor.Cenevre’de, Pakistan Başbakanı İmran Han ile de bir görüşme yaptım ve ikili
ilişkilerimizi etraflıca ele alma fırsatımız oldu. Bunun yanında,
bölgesel konuları değerlendirdik. Şubat ayında Pakistan’a yapacağımız
Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantımızla da ilgili ön görüşme
fırsatımız da oldu."SORU: BM’de, mülteci
meselesi hakkında konuşma yaptınız. Türkiye dört milyona yakın mülteciye ev sahipliği yapıyor. Köklü çözüm için de bir planı var. Küresel
Mülteci Forumu’nda ‘Güvenli Bölge’ planına destek nasıldı?Güvenli Bölge konusundaki çağrımıza henüz dünyanın en güçlü, ekonomik olarak en saygın olduğunu zannettiğimiz ülkelerinden bile “Biz de varız” diyen
çıkmadı. Biz hala ses bekliyoruz, ama bir şey yok. Bizim şu ana kadar 40 milyar doları aşkın bir yatırımımız var. Daha önce de söylediğim gibi,
Tel Abyad-Resulayn arasındaki 120 kilometre uzunluk ve 32 kilometre
derinlikteki alan üzerinde inşallah böyle bir adımı atabiliriz. Tabi ki
bu bölgede güvenliği de biz sağlayacağız. Yani böyle bir adımı attıktan
sonra bunu biriyle paylaşmamızın da anlamı yok zaten. Bu konuda gerek
Amerikalılarla gerekse salı günü sayın Putin ile de görüştük. Hepsi
“dayanışma içerisinde çalışmalarımızı sürdürelim” diyorlar. Bunu
başarırsak, tarihe bir örnek olarak geçecek. “Böyle bir mülteciler
şehrini veya şehirlerini Türkiye kurdu” diyecekler. Bu da bizim için çok önemli. Projemiz gayet güzel. Belki bu adımı attıktan sonra “Biz de
burada olalım” diyenler çıkabilir. Biz yine de onlara çağrımızı devam
ettireceğiz. SORU: Rusya Devlet Başkanı Putin ile telefonda görüştünüz. Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme planı da gündeme geldi mi? Görüşmenizin içeriğine ilişkin bilgi verebilir misiniz? Biz bir görevlendirme yaptık. Bu görevlendirme kapsamında, dışişleri bakan
yardımcısı, savunma bakan yardımcısı ile istihbarattan ve ulusal
güvenlikten oluşan bir heyetle, kısa bir zaman içerisinde arkadaşlarımız Moskova ziyareti yapacaklar. Muhatapları ile bölgesel konuları
etraflıca ele alacaklar. Bizler yapıcı ve kısa sürede netice alıcı bir
görüşme olmasını sayın Putin’den istedik ve kendileri de aynı şekilde
talimatları vereceklerini söylediler. Hem Libya hem de Suriye konularını görüşmeleri konusunda mutabık kaldık. SORU: EastMed boru hattı projesine ilişkin İsrailli yetkililerden,
“Müzakereye açığız” mesajı geliyor. İlerleyen süreçte İsrail, Lübnan,
Mısır gibi kıyıdaş ülkelerle Doğu Akdeniz’de bir işbirliği başlar mı?İsrail konusu şu ana kadar hiç gündemimize gelmedi. Gündemimize gelmediği için, bu konuyu gündeme getirmemiz anlamsız olur. SORU: Doğu Akdeniz’de en kritik hamle Libya ile varılan mutabakat oldu. MHP
Genel Başkanı Sayın Bahçeli, “Bu bir beka meselesidir, gündeme gelirse
Libya’ya asker gönderilmesini destekleriz” dedi ama CHP Genel Başkanı
Kılıçdaroğlu ise “Neden asker gönderiyoruz, ne işimiz var Libya’da?”
dedi. İki farklı bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?Sayın Bahçeli’nin ifadesi bizim Cumhur İttifakımızın bir sesi. Onun için
kendisine çok teşekkür ediyorum. Tabi ana muhalefetin zaten huyu,
sınırlarımızın dışına çıkmaya bizi mecbur eden herhangi bir olay olduğu
zaman, “Orada ne işimiz var” demek. Suriye meselesinde de oradan
füzeler, havan topları atılsın, biz şehitler verelim, ne olursa olsun,
“Bizim orada ne işimiz var?” diyorlardı. Bunlar zaten içeride
teröristler cirit attığı zaman da aynı şeyi söylüyorlardı. Sonra onların arkasında oldukları yapı ile beraber Ankara-İstanbul seyahati yaptılar, omuz omuza dirsek temasında yürüdüler. Zaten burada birbirinden hoşnut
olan bir yapı, bir anlayış var. Ama bizim olayımız beka meselesi, ondan
da öte bir tarih meselesi. Biz şu anda öyle adımlar attık ki bu adımlar
Sevr’in ters köşe edilmesidir. Bu kadar önemli.Yunanistan
Başbakanı olsun, Dışişleri Bakanı olsun, onlar Libya Mutabakatının
hukuka aykırı olduğunu söylüyorlar. Biz de tam aksine, “Bu uluslararası
deniz hukukuna uygundur” diyoruz. Attığımız adımın bütün hesabını,
çalışmasını yaptık. Bu süreç de yeni başlamadı. Bu olayın aslında tarihi geçmişi var ve o geçmişinde, işin haritası çok daha farklıydı. Ne
zaman? Kaddafi döneminde -2009’da-. O süreçte bu adım atıldı ama tabi
(Kaddafi’nin) ömrü vefa etmedi. Dolayısıyla çalışmalarımız şu anda bizim arşivlerimizde.Şimdi bu dönemde atılan adımlar uluslararası
hukuka uygundur. Burada yapılmakta olan bazı çalışmalarımız var. Bu
çalışmalarımızı da zaman içerisinde uluslararası camiayla da
paylaşacağız. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı
Fayez Al Sarraj yakın zamanda geldi ve tekrar bir görüşme yaptık. Yeni
ne gibi adım atılabilir, bunları konuştuk. Türkiye-Libya arasındaki
süreci daha da hızlandıracağız. İhtiyaçları olursa, onlara her an
yardıma hazır olduğumuzu söyledik. Askeri ve güvenlik iş birliğinden
tutun da denizlerdeki hukukumuz noktasında atılan, atılacak adımlara
varıncaya kadar hazırız. SORU: “Sevr’in ters köşe edilmesi” derken neyi kastediyorsunuz? Biraz daha açabilir misiniz?Anlaşmayı şöyle bir gözden geçirirseniz, onu bir ters köşe yapınca, ne demek istediğimizi görürsünüz. SORU: CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun “İktidar Doğu Akdeniz’de hiçbir şey yapmıyor” açıklaması da olmuştu...Bundan birkaç ay önceydi, kalktı, ne dedi; “Hükümet, Doğu Akdeniz’de hiçbir
şey yapmıyor. Oralarda bulunmuyor, görülmüyor. Fransız orada, şu orada,
bu orada.” Oysa sondaj gemilerimiz sismik araştırma gemilerimiz,
firkateynlerimiz, helikopterlerimiz, hepsi oradaydı. Gözü var ama
görmüyor. Ne yapalım? Bakar kör. SORU: İHA’larımız da bölgede KKTC’de değil mi?Bunların gerekirse, sayılarını daha da artırma durumumuz söz konusu. İhtiyaca
göre her şey, her an değişebilir. Bunun yanında; zaten Libya kendisi de
bu tür ihtiyaçlarını karşılıyor. Askeri Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması, aramızdaki dayanışmayı daha da güçlü kılacak. Tabi şu anda Geçitkale’ye inen İHA’ların konumu, işlevi de önemli. Bu süreci de aynı hızla devam
ettireceğiz. Herhalde bundan sonra sayın Kılıçdaroğlu, “Doğu Akdeniz’de
var mıyız, yok muyuz?” demez umarım. Bu kadar uzun bir kıyı şeridine
sahip olan Türkiye’nin oralarda olmaması söz konusu olabilir mi? Ama
bunların hayatından, askeri güvenlik, bu tür şeyler, gelmiş geçmiş
değil. Onun için de ne yazık ki buna çok uzaklar ama alışacaklar. SORU: Sayın Kılıçdaroğlu’nun Kürecik ve İncirlik’le ilgili itidal tavsiyesi var. Ancak arşivler, Kılıçdaroğlu’nun “Gerekirse İncirlik kapatılsın” sözünü hatırlatıyor...O açıklamalar hatırlanırsa demek ki çok isabetli olacak. Çünkü, “Benim
oğlum bina okur, döner döner yine okur” noktasında. Yalan ne yazık ki
bol. Burada neyin itidalinden bahsediyorsun? Bir tarafta yaptırımları
gündeme getirenler var. Bu adımı atmazsanız, “Bak, yaptırımdan
bahsediyorlar. Neyi bekliyorsunuz?” diye söylemeye başlayacaklar.
Kılıçdaroğlu kendine göre bizi ters köşe yapmaya çalışıyor. Her adımını
dikkatli şekilde sürdüren bir iktidar var. Gerek İncirlik (üssü), gerek
Kürecik (üssü), gerekirse ikisi birden… Eğer bu ülkenin değerlerine
saygı duyuyorsanız, “Bu ülkenin geleceği için biz de bir şey katalım”
diyorsanız, o zaman atılan bu adımlarda bize itidali nerede tavsiye
edeceğinizi iyi düşünün. Buna kalsa bunlar, bize terörle mücadelede de
itidal tavsiye edecekler. Hala da ediyorlar. Biz nerede itidalli
davranacağımızı, nerede kararlı adımlar atacağımızı gayet iyi biliyoruz.SORU: Doğu Akdeniz’de başka adımlar da söz konusu olur mu?Bunlar, gelişmelere göre anbean olabilecek adımlardır. Özellikle Libya ile
aramızdaki mutabakattan sonra çok daha hareketli ve seri şekilde
gidecektir. Bu işin ağırdan alınma durumu söz konusu değildir. Bir
tarafta -Libya’da- savaş var. Adam geliyor bir bölgeyi kuşatıyor, ateşe
tutuyor. Şu anda Libya ordusu gereğini yapıyor. Mesela Ruslar
Wagner’leri vermiş, bu adamlar orada. Şu anda Abu Dabi yönetiminin,
Mısır yönetiminin oraya verdiği bir destek var. Kime? Hafter’e.
Hafter’in uluslararası tanınırlığı var mı? Yok. Kimse kabul etmiyor,
Berlin Süreci bile Hafter’i kabul etmiyor aslında.Pazartesi
akşamı Şansölye Merkel ile görüşmemiz oldu. Berlin sürecinde özellikle
bizim de bulunmamızı istedi. Kendisinin Putin’le de görüştüğünü bana
anlattı. Ben de Sayın Putin’e, “Merkel’le yaptığınız görüşmede bir
konuda herhalde mutabakata vardınız. Şansölye, bana, Berlin Süreci’ne
Rusya’nın bugüne kadar olumlu katkılarda bulunduğunu söyledi ama bundan
sonraki süreçte de bu katkıların devamını istiyor” dedim. Tabi kendisi
de benim de aynı kanaatte olduğum bir konuyu gündeme getirdi. Şansölye
Merkel’e de söylemiştim. Dedikleri şu: “Cezayir, Tunus ve Katar’ın da bu oluşumda bulunmaları isabetli olur.” Cezayir şu anda yeni başkanını
seçti, Tunus hakeza yeni başkanını seçti. Katar’ın zaten mevcut başkanı
var. Bunlar Libya halkının da inandığı güvendiği ülkeler. Dolayısıyla,
bu ülkeler süreçte yer alırlarsa, Libya halkı da “Biz buraya inanırız,
güveniriz” der. Sayın Putin de aynı kanaatte. Ocak ayı içerisinde
yapılacak toplantıya katılacak olanları bir görelim, ona göre bizden
kimin katılacağının kararını veririz. SORU: Kanal İstanbul, Türkiye’nin gündeminde fakat daha çok çevre noktasından eleştiriler
geliyor. Denizin tuz dengesinin bozulacağı, deprem riskinin artacağı vb. söyleniyor. Bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Buradan “Gezi”
gibi bir çevre istismarı çıkar mı?Bugüne
kadar burayla ilgili bu değerlendirme yapanların ne gibi bir çalışması
olmuş önce bunu sormak lazım. Bu iş Nasreddin Hoca hikayesine benzer:
Nasreddin Hoca damdan düştüğünde hemen doktor çağırmışlar. O, “Bana
damdan düşeni getirin” demiş. Biz damdan düştük. Mesela bazı akademisyen arkadaşlar bana, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığım sırasında,
“Haliç temizlenmez. Haliç’in doldurulması lazım” demişlerdi. Ama ben
damdan düşenlerle konuştum. Bana “Başkanım, Haliç’i doldurmaya kalkarsak iki dağ adeta bir araya gelir. Bir taraftan Fatih öbür taraftan Beyoğlu o da oraya iner” dediler. Biz ne yaptık? Haliç’in içindeki çamuru, 9,5
kilometre uzaklığa, Alibeyköy’e, taşocağına pompaj sistemiyle aktardık.
Adeta tülbent gibi sistemle çamur üzerinde kaldı, su ise ters pompajla
Haliç’e geri gönderildi. Orada 650 bin metrekarelik bir alan kazandık.Kanal İstanbul’a bileşik kaplar usulüyle bakın. Tuzlu su, az tuzlu su...
Bunlar bir araya geldiği zaman ortaya ne çıkar? Bunun bir ortalaması
çıkar. Karadeniz’in tuz oranı nedir? Marmara’nın tuz oranı nedir? Olaya
buradan bakılması lazım. Buradan bakarsanız, ortalamasını yakalarsınız.
Kaldı ki bizim burada derdimiz şu: Hatırlayanlarınız varsa, Selimiye’nin önlerinde Independenta tankeri 7-8 ay yandı. Hatta o patlamada
hamilelerin erken doğum yaptığı bile yazıldı. Bunun dışında gerek
Karadeniz’den gelirken gerek Marmara’dan giderken yalılara çarpan kuru
yük gemileri, tankerler oldu. Daha son zamanlarda da bu tür bir kaza
yaşandı. Şimdi bu mudur çevre hassasiyeti yoksa bu tehlikelerden arınmış bir kanal mı?Kaldı ki Boğazlarda, Montrö’de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Düşünün, sizin Boğazınızı
kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Öyle bir durum var.
Kanal İstanbul ise böyle değil, Süveyş Kanalı’nda ve diğerlerinde
oraların nasıl kendilerine ait hakları varsa biz de bu yatırımı
yaptığımız zaman bu tür bir hukukumuz doğacak. Üstelik kaza endişesi de
taşımayacaksın. İşin bir de bu güzelliği var. Bu proje kapsamında çok farklı bir İstanbul’u inşa edeceğiz. Üzerinde 5 tane köprünün
olduğu, içme suyu hatlarının deplase edildiği bir modeli hayata
geçireceğiz. Bundan inanın bunların haberi yok. Hatta, televizyonlarda
da Kanal İstanbul’la ilgili görüntüler var. O görüntüler işin nihai hali değil. Onlar üzerinde de bazı çalışmalar yapılarak çok daha farklı bir
noktaya gelinecek. Bize göre bu proje, İstanbul’un güzelliğine
çevrecilik açısından güzellik katacak ve Boğaz’daki çevre tehdidini
ortadan kaldıracak. SORU: 17-25 Aralık kumpasının üstünden 6 yıl geçti. 6 yıl önce Türkiye’nin
devasa projeleri engellenmeye çalışıldı. Hala engellemeler var mı?Zaman zaman olmuyor değil maalesef... Öyle de olsa, böyle de olsa biz bütün
bu engellemelere rağmen projelerimizi hayata geçirmeye devam edeceğiz.
İşte yüksek hızlı trenler çalışıyor, tüneller açılmaya devam ediyor.
Birileri istemiyor diye bu yatırımları durduramayız. Geçen baktım; şehir hastaneleri ile ilgili de yine bir olumsuz yaklaşım sergilemişler. Ne
imiş? “Yoğun bakımda ilaç, ameliyathanelerde sarf malzemesi yok”
diyorlar. Sonra bir televizyonda izledim. Ankara Şehir Hastanesi’nin
başhekimi öyle rakamlar verdi ki ben bile o rakamları hayal edemezdim.
Ameliyatlar noktasında da “Asla bir sıkıntımız söz konusu değil” diyor. Sonra ameliyat rakamlarını verdi. 3-4 tane hastane kaldırıldı. Nereye
geldi onlar? Ankara Şehir Hastanesi’ne geldi. Şehir hastanesinde tedavi
olanlar memnuniyetlerini bildirirken, ana muhalefetin başındaki zat,
Türk Tabipler Birliği ideolojik yaklaşıyor. Onun için bizim bu
yatırımlardan geri adım atmamız söz konusu değil. İşte şu anda İstanbul
İkitelli’deki şehir hastanemiz devasa bir hastane oluyor. Avrupa
yakasının ciddi bir bölümünün yükünü alacak. Anadolu yakasının da
ihalesi şu anda yapılmak üzere. O da Samandıra’da, devasa bir alan
üzerinde. Anadolu yakasında şu anda bir büyük hastane de Kartal’da
bitmiş durumda. Zannediyorum hasta kabulüne başladı. Gayet modern, gayet güzel bir hastane oldu. Durmak, durdurmak söz konusu değil.
Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Ankara’da ikincisi de Etlik’te
hızla devam ediyor. SORU: AK Parti kuruluşundan bu yana pek çok sınamayla karşılaştı. Şimdi AK Parti’nin
içinden neşet eden siyasi hareketlerle ilgili yeni bir sınama söz
konusu. Bakıldığında AK Parti çınarından kopan bir yaprak söz konusu.
Ömrü ne olur? Kurulmakta olan diğer siyasi parti bağlamında ise tabanı
bölmek büyük bir vebal değil mi sizce?Çınardan kopan bir yaprak dediniz… AK Parti bir çınardır. Biliyorsunuz,
yapraklar hazan mevsiminde dökülür. Bizim hazan mevsimimiz yok. Biz
yolumuza devam ediyoruz. Şimdi onların durumu o. Külliye’ye geldiğiniz
zaman çınarlarımızın yapraklarını döktüğünü ama 4-5 ay sonra yine
yeşillendiğini göreceksiniz. Düşen yaprak bir daha eski yerine dönmüyor. Biz bunu trenden inenler olarak anlatmıştık. Arkadaşlarıma hep
söylüyorum: “Asla gündemimizde olmamalı. Herkes yoluna!” Biz zaten
“Durmak yok, yola devam” diyoruz ve çalışmaya devam ediyoruz. Sadece bir şeyi söylemek herhalde yeterlidir: Özellikle başbakanlık, genel
başkanlık görevini bıraktığı zaman bu arkadaşlardan birinin yaptığı
konuşmayı dinlemişseniz veya dinlerseniz her şey orada mevcut.Biz yol arkadaşlarımızdan, teşkilatımızdan memnunuz, sıkıntımız yok. Çok
daha kararlı bir şekilde kongrelerimize hazırlanıyoruz. Kongrelerimizi
yapıp, bu kongrelerde gelen arkadaşlarımızla da inşallah 2023
seçimlerine gireceğiz.Bunun dışında başka hazırlanan var mı, yok
mu ayrı konu. Varsa vardır. Biliyorsunuz bundan önce de bu işi yaşadık.
Üstelik de grup kuracak şekilde ayrıldılar. Ben burada sorsam, kaç
tanesinin ismini kaçınız hatırlarsınız? Mesele bu. Onun için biz
gündemimizi bunlarla meşgul etmiyoruz. Bizim yapacak çok işimiz var. Biz onlara bakalım.SORU: Kamuoyundaki bir tartışma da Ziraat Bankası’nın, Simit Sarayı’nı almak için Rekabet Kurumu’na başvurması. Buna yönelik eleştirilere yaklaşımınız nedir?Bunu duyduğum anda genel müdürümüzü aradım. Genel müdürümüz, “Bir ara
gündeme geldi ama böyle bir şeyi şu anda düşünmüyoruz” dedi. Zaten
Ziraat Bankası değil, Ziraat Bankası’nın girişim sermayesi şirketi... O
tablo şu anda bu seyirde. SORU: Sizin tasvip etmediğiniz bir şey mi?Hayır. Benim bunu tasvip etmem mümkün değil. Geçmişte kamu bankalarının görev
zararı olayları sebebiyle nasıl battığını hatırlayın; bütün kamu
bankaları görev zararı adı altında çökertilmişti. Biz geldik, önce kamu
bankalarımızın tamamını görev zararlarından kurtardık. Şu anda Ziraat
sadece ulusal değil uluslararası alanda önde gelen bankalardan bir
tanesi. Halkbank da Vakıfbank da öyle. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün
Vakıfbank’ta belli bir oranda hissesi var. Yeni atılan adımla Vakıflar
Genel Müdürlüğü bundan sonra hizmet etmede büyük bir imkana sahip
olacak. Yatırımlarını vakıf hizmetlerinde daha etkin gerçekleştirecek.
SİYASET
18 Aralık 2019 - 13:04
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Simit Sarayı açıklaması
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında BM toplantısından, Putin ile görüşmesine, Doğu Akdeniz'den İncirlik çıkışına, yeni parti kurulma sürecinden Simit Sarayı'na kadar kadar pek çok soruya yanıt verdi.
SİYASET
18 Aralık 2019 - 13:04